Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerine olsun ey Çöl Kaplanı Fahrettin Paşam! Bilir misin Paşam ben de gazi torunuyum? Hatırlar mısın Paşam benim dedemi? İzzet dedemi bilir misin Paşam? Gözünün nuru yedi çocuğunu ve karısını geride bırakıp iman gücüyle ve Allah korkusuyla savaşa koşan İzzet dedemi…
Bilirsen bana da anlatır mısın Paşam? Beş kız ve iki erkek çocuğunu geride bırakan dedemi… Medine’yi, o kızgın çöl kumlarının üstünde sadece çekirge yiyerek iki yıl yedi ay o katil İngilizlerden nasıl savunduğunu? Bunları yazarken geliyorsun gözlerimin önüne. Ben düşündüğümü değil gördüğümü yazarım. Bir kerecik görsene Paşam, seninle ateşin başına oturmuşuz. Sen bana önce dedemi sonra Medine’yi nasıl savunduğunu anlatıyorsun. Bir kerecik duysana Paşam, sen her “İngiliz” dediğinde ateşin lanetinin ve küfrünün artan sesini. Bir kerecik gör Paşam, aç kalbini gör Paşam. Gözlere gerek yok Paşam, görmen yeter. Herkes bakar ama göremez, körlerin bile gözleri vardır. Önlerine bakabilirler ama göremezler. Her şey körlerin bakan gözleri önünde yaşandı ancak göremediler.
Anlat Paşam anlat, sıkılırsam namerdim. Sana yemin ediyorum Paşam, ölümlü ölümlüye sadece bakar, bakar da asla görmez. Bir kerecik cevaplar mısın Paşam? Bakmakla görmek bir midir? Ben söyleyeyim Paşam, ölümlüler ölmeden göremez. Bütün büyücüler ve falcılar insanın bir zaman göreceğini, göz doktorları da insanın gözündeki problem gittiğinde göreceğini söylerler. Sana yemin ediyorum Paşam, insan ölmeden göremez. Yok mudur bakmayan insan? Kör müdür bakamayan yoksa kör müdür göremeyen? Anlatsana Paşam bir kerecik anlat, anlat ey Çöl Kaplanı! Anlat ölmeden görmek mümkün müdür? Anlatsana Paşam, bana dedemi saatlerce anlat sıkılırsam namerdim. Bir kerecik aç kalbini cevap ver, Paşam dedemi görmek kaça mâl olur? Malımı, mülkümü, şanımı, şöhretimi al götür elimden. Paşam vatanım ve namusum bana yeter. Söylesene Paşam, senin adının zikredildiği yerde içini karanlık bir korku saran İngilizlerin tüm dünyanın gözü önünde can çekişmesini ne zaman göreceğim ben?