“Özgür” diyorlar kuşlara. Neyimiz özgür? Bir dünyanın içinde dönüp duruyoruz. Siz insanlar uzaya çıktınız, suyun en dibine daldınız. Siz bizden daha özgürsünüz. Özgürlük sadece aklına esince gitmekse evet biz özgürüz ama özgürlük bu değil. Bir gölün kuşuyum ben.
Sizin hani bir yeşillik, bir su görelim diye tonla para verip yemek yediğiniz restoranların yanı başındaki o gölde yaşıyorum. Siz atarsanız simit, ekmek yiyorum. Atmazsanız iki böcek arasında seçim yapıyorum. Kafamı suya daldırıp çıkartıyorum ya işte özgürüm. Evet, kafamı suya daldırıp çıkardım ve özgürlük rütbesine ulaştım. Peki gerçekten de özgür müyüm? Herkes bir şeylere özenir içten içe. Ben de göçmen kuşlara imrenerek bakarım. En azından yılda bir kere çekip gidiyorlar buralardan. Buralar kışın soğuk ve ıssız. Tek başıma kalıyorum buralarda. O göçmen kuşlar… Onlar gibi gezmeyi çok isterdim. Bir de kafes kuşları var onlarsa benden de beter bir durumdalar. Hiçbir seçim hakları yok. Onları görünce halime şükrediyorum. İnsanoğlu ile ortak bir yönüm var: Ben de benden kötü durumda olanlardan çok benden yukarıdakilerle ilgileniyorum. Kış gelince çekip gitmek istiyorum, sonra insanlara bakıyorum. Onların haline üzülüyorum. Gidebilirken gitmiyorlar. Yapabilirken yapmıyorlar. Biri onlardan bir şey yapmalarını isteyince “Özgürlüğümü kısıtlayamazsın.” diyor, dışarıdaki kuşları gösterip “Bak onlar özgür mesela.” diye ekliyorlar. Bu cümleyi duyunca daha da üzülüyorum. Kendimi anlatmak istiyor ama başaramıyorum.